Reklam Alanı

Tarih alanında iki farklı şahıs, iki farklı bakış: Leopold Von Ranke ve Karl Marx


TARİH ALANINDA İKİ FARKLI ŞAHIS, İKİ FARKLI BAKIŞ
LEOPOLD VON RANKE VE KARL MARX







GİRİŞ

Karl Marx’ın Materyalist Tarih Felsefesi’ne karşı Lepold Von Ranke’nin İdealar üzerine oturtuğu Tarih bilimine bakış farklılıkları arasında, Ranke’mi yoksa Marx’ın paradigmasının mı doğru olduğunu incelemeye ve bir sonuca varmaya çalışacağız.


Çalışmamızın konusu, Materyalist ve İdealist bakış açısı ile Tarih bilimine bakış ve onu yorumlamadaki farklılıkların, varılan sonuca ve çözüm odaklı fikirlere etkisini kıyaslamaktır. Tarih bilimine farklı yönlerde vurgu yapan, Tarih ve tarihi ilgilendiren diğer alanlarda da inceleme ve görüşlerde bulunan ve her ikisi de 19. Yüzyıl’da yaşamış bu iki şahsiyetin, düşüncelerini ele alarak, Tarih felsefesi denilen alanın inşası hakkında, ortaya koydukları çıkarımları ve bu çıkarımların sonuçlarını aktarma amacıyla hazırlanmıştır.


Sorulması gereken soruların başında, Tarih felsefesini Materyalist bir doğrultuda oluşturulduğunda çıkan sonuçla, İdealarla örülü bir temele dayandırıldığındaki farkların neler olduğudur. Karl Marx, her ne kadar birçok kez incelenmiş bir profil olsa da aynı milletten olan ve Marx’a göre farklı yaklaşımlarda bulunan Leopold Von Ranke’nin Tarih bilimine yaklaşımı, Türkçe ve Akademik düzeyde yeterli şekilde, incelenmemiş bir profildir. Bu sebepten ötürü çalışmamız, Ranke’yi daha iyi tanıtan, Ranke ve Marx arasındaki farklı kıyaslayarak, okuyucuya farklı bir perspektiften bakmayı sağlaması bakımından önemlidir.

Karl Marx ve Ranke’nin düşüncelerini aktarmadan önce, onların doğduğu, yaşadığı çevre ve zamanın etkisine kısaca değinmek, bu iki şahsiyeti ve düşüncelerini anlamak adına daha faydalı olacaktır. İlk olarak, kitleler üzerinde derin bir etki bırakan Marx’ın düşünce gelişimini inceleyelim.


KARL MARX VE HEGEL FELSEFESİ İLE TANIŞMASI


Marx’ın çocukluk ve gençlik dönemleri, Fransız İhtilali’nin etkilerinin, dalga dalga Avrupa’ya yayıldığı dönemlere denk geliyordu. “Karl Marx, 5 Mayıs 1818’de Rhineland eyaletine bağlı, Trier kentinde dünyaya gelmişti.”[1] O sıralarda Rhineland, Almanya’nın diğer eyaletlerine göre Jakobenlerin; eşitlik, hürriyetlik, kardeşlik fikirlerinden daha çok etkilenen Alman demokratların, eylemlerinin sahnelendiği bir eyaletti.[2] Bunun sebebi ise Rhineland’ın sol kıyısının önce Fransız Cumhuriyeti’nin daha sonrada Napolyon İmparatorluğunun kontrolü altına girmesiydi.

Çeşitli prensliklerden teşekkül olan Almanya coğrafyasında, iktidar sahipleri, kendi otoritesini koruma yönünde uğraşırken, Fransız İhtilali’nin etkisiyle, ülkenin birleştirilmesi gerektiğini düşünen aydınların da bu harekete katılmasıyla, Alman muhalefeti canlanmış, burjuvazi sınıfı ise tereddüt içinde, proleterya sınıfı ise yeni yeni doğmaya başlıyordu.

Marx böyle karışık ve fikirsel ve eylemsel mücadelenin zirve yaptığı bir ortamda ve böyle karışık bir eyalette doğmuş ve büyümüştü. Tüm bunlar onun düşünce sistemine ve bakış açısına etki etmesi, gayet doğal sayılacak bir süreçtir. Ancak Marx’ın düşüncelerinin şekillenmesi, Hegel felsefesi’ni incelemesi ve Genç Hegelciler denen gruba katılmasıyla başlamıştır.

Marx, Genç Hegelciler’i Berlin Üniversitesi’ndeki öğrencilik zamanlarında tanımış, onlara karşı duyduğu yakınlık ise dini ve felsefi dogmalara karşı etkili ve sert eleştirilileri sayesinde daha da artmıştı. Burada belirtmemiz gerekir ki Hegel felsefesi üzerinde bir araya gelen, “Genç Hegelciler” adlı topluluğun faaliyetleri, çalışmamızın ana konusu olmadığı için, biz daha çok Marx’ın faaliyetleri üzerine yoğunlaşacağız.

Marx, kısa zamanda bu topluluğun en gözde üyelerinden olmayı başardı. Daha sonra felsefe tarihi üzerine yoğunlaştı ve bu süreç içerisinde, Antik Yunan’daki aydınlanmacı olan Epicurus’un görüşlerini benimsemiştir. Bu noktadan itibaren Hegel’in metodolojisini izlese bile, onun diyalektik düzeninden farklı bir görüş belirtmiştir. Hegel, temelde idealar üzerine bir diyalektik geliştirmişti. Marx, diyalektik bakımından Hegel’in metodolojisini uygulasa bile, o Hegel’den farklı olarak materyalist bir diyalektik inşa etme yoluna girişti.

Bu düşünceler üzerine harekete geçen Marx, antik felsefe tarihi üzerinde çalıştı ve “Demokritçi ve Epikürcü Tabiat Felsefesi Arasındaki Fark”[3] adıyla bir doktora tezi yazmaya karar verdi. Tez konusunun genel amacı kendi içinde, Demokritus, Epicurus, ve Lucretius'un antik atomizm ve materyalizmin yanında açıkça tavır alınarak Hegel'e karşı girişilmiş bir polemikten ibaretti.[4] Zaten Marx, geliştirdiği materyalist diyalektik sürecinden sonra, Hegel’e karşı eleştirel bir yapıda olmuştur.


LEOPOLD VON RANKE

Marx gibi Ranke’de bir Alman vatandaşıdır. Tarih bilimine birçok konuda katkıda bulunmuş, Berlin Üniversitesi’nde çalışmaya başlamasıyla birlikte, Tarih bilimine etkili katkılarının başlangıç serüveni de böylece başlamıştır. Tarih yazımında günümüzün değil de o günün şartlarının göz önüne alınması gerektiğini savunur. Ranke, Tarihi bir bütün olarak düşünse de her dönemin kendine özgü realitelerinin olduğuna da dikkat çeker.

Yaptığı titiz araştırmalarında görmüştü ki; milletlerde milli tarihin oluş seyri, ne kadar ayrı yollar takip ederse etsin, her milletin tarihinde umumla ilgili bir taraf kendini göstermekte, hepsinde son ve yüksek bir sırrın saklı olduğu görülmektedir. Bu müşterek sır, "insanlık idesidir" ve "Tanrının bu iradesi değişik kavimlerde ayrı ayrı ifadesini bulmuştur."[5]

Ranke’nin Tarih bilimine bakış açısı ve onu yorumlama metoduna geçmeden önce, onun Tarih biliminin işleyişi üzerindeki noktalara değinmemizin gerekli olduğunu düşünüyoruz. Ranke; Tarih’in yazılması, anlatılması ve aktarılması için belgenin gerekliliğini savunur. Öyle ki Ranke için; “belge yoksa, tarih de yoktur.”[6] Rankeye göre eldeki belgelerle tarihin yazılabileceğini, bu belgelerin de geniş bir eleştiri süzgecinden geçtikten sonra olduğu gibi kullanabilmesi, tarih yazımı için kabul edilmiş bir metoddur.

Görüşlerinden de anlaşılacağı üzere, Tarih’in bir bilim olduğunu savunan Ranke, kendisinden sonra gelecek “Annales Tarihçiler”[7] zümresine de ilham vermiş bir şahsiyet olduğunu söyleyebiliriz. Ancak Ranke, Annales Tarihçiler için sadece bir başlangıç için çıkış noktası olabilirdi. Sonrasında Annales Tarihçiler, kendi aralarında da farklı görüşler benimseyeceklerdir.


MARX VE RANKE’NİN TARİH PARADİGMASI

Marx ve Ranke’yi yeterince tanıdıktan sonra, çalışmamızın asıl konusu olan, onların Tarih Felsefesi hakkındaki görüşlerini ve bu görüşlerin etkileşimleri neticesinde, oluşturdukları düşünce sistemine vurgu yapacağız. Ranke gibi Marx’ın görüşleri de Annales Tarihçileri’ne ilham kaynağı olmuştur. Çünkü Marx’ta Tarih’in ampirik bir şekilde analiz edilerek anlaşılabileceğini ve bu bağlamda Tarih Felsefesi ile değil de Tarih bilimi ile anlaşılabileceğini savunur.[8]

Marx, her ne kadar düşüncelerini dile getirmeye ve yazmaya, doğduğu ülke olan Almanya’da başlasa da düşüncelerinin etkileri, yerleşmek zorunda kaldığı ve Sanayi Devrimi’nin başladığı İngiltere’de başlamıştır. İngiliz Sanayi Devrimi ile toplumun yaşamış olduğu değişim herkes tarafından fark edilmiş, maddeci tarih anlayışı metodunun öğelerini, Hegel’in diyalektiği ile birleştirerek yeni bir araştırma metodu olarak ortaya çıkararak tarihin hizmetine sunanın, Marx olduğunu söylemeliyiz. Düşünsel kariyerine, Hegelci bir bakışla başlamış olan Marx, sonrasında kendi sistemini Hegel’in idealizmini eleştirerek oluşturmuş ve temellendirmiştir.

Öte yandan Ranke, inançlı bir Hristiyan olmasının etkisi ile “ikicilik” akımı üzerinde düşünsel bir seyir izlemiştir. Yani varlığın hem madde hem de düşünce üzerine olduğu düşüncesini benimsemiştir. Şanbey’e göre Ranke; “Bir yandan tarihi yapan kuvvetlerin serbest hareketini benimserken, öte yandan da her şeye rağmen hadiselerin üstünde bir ‘takdiri ilâhinin varlığı’ prensibini kabul etmişti.”[9]

Marx, materyalist tarihselciğin temellerini atmadan önce, antik çağın aydınlanmacı profili olan Epicurus’un insanın hürriyeti üzerine düşüncelerinden etkilenmiş, hem de “Türlerin Kökeni” adlı eseri ile evrim teorisini ortaya atarak, büyük bir tartışma konusu başlatan Charles Darwin’den etkilenmiştir. Bu etkilenme sonucunda ise Marx, dostu Ferdinand Lassalle’a aynen şu ifadeleri yazıyor: 


“Darwin'in kitabı çok önemli ve tarihteki sınıf savaşımını doğa bilimi açısından desteklediği için bana çok uygun düşüyor. Doğal ki, İngilizlerin ham tartışma yöntemine tahammül etme koşuluyla. Tüm eksikliklerine karşın kitap yalnızca doğa bilimlerindeki "teleoloji"ye ilk kez öldürücü bir darbe indirmekle kalmıyor, aynı zamanda rasyonel anlamı ampirik bir biçimde ortaya koyuyor.”[10] Marx, bu gelişmelerden sonra, felsefesinin genel hatlarını da tanrıtanımaz, maddeci bir yaklaşım temel üzerine oturtmuş olduğu için, doğayı, tarihsel ya da toplumsal olanı ve yine bunların özünü oluşturduğu düşünülen metafizik bir kavramdan yola çıkarak açıklama getirmeyi reddeder.

Bu sebepten ötürü tarih paradigması, Ranke ile farklılık taşımaktadır. Marx’ın tarihi görüş şekli; mutlak İde'nin öznesi ve nesnesi olduğu bir süreç olarak değil, insanların yaşam koşullarını üretirken girdikleri ilişkilerin evrimi olması şeklindedir.[11] Marx’ın tarih teorisini tam manasıyla anlayabilmek için, onun toplumsal ilişkiler hakkındaki görüşlerini incelemek gerekmektedir. Marx’ın felsefesine göre sorunları tespit etmenin yeterli olmadığı, tespitin sonrasında sorunların çözümü gereklidir. Yani değişmesi gerekenleri tespit ettikten sonra, değişmesi için harekete geçmek de şarttır.

Ranke’nin ortaya çıktığı ortamda ise Alman tarihçiliğinin durumunu özetlemek gerekirse, Alman tarihçiliği; insan-ulus-devlet üçlemesi üzerinde bina ediliyordu ve Alman tarihçiliğinin, evrensel tarih eleştirisi sebebiyle, bu dönemde milliyetçi bir zemine kaydırdığını söyleyebiliriz. Ancak, Ranke her ne kadar böyle bir ortamda kendini bulsa da ona Alman tarihçiliği adına bir nevi miras bırakılan; “tarihin insanı akılcı bir yöntemle kavrayarak yorumlaması” ve bunu da bilimsel bir metodoloji olarak inşa etmesidir. Ranke bu konuda gerçekten de üzerine düşeni yapmıştır. 

Rankeye göre tarihçinin öncelikli ilkesi, geçmişi yaşandığı şekliyle ortaya koymak olmalıydı. Bu amaçla da Ranke, tarihçiye bürün kişisel değer yargıların, ve metafiziksel spekülasyonları reddeden nesnel bir araştırma yöntemi öneriyordu. Tarihçi geçmişi yargılamaktan kaçınmalı ve olayların gerçekte nasıl ortaya çıktığını göstermekle yetinmeliydi.[12] Ranke bu yönüyle, Alman ekolünün kendisinden önce büründüğü, romantizm üzerine kurulu tarih anlayışından sıyrılmış diyebiliriz.
Ranke ve Marx ikilisi de Tarih’in felsefeden çok bilim olarak incelenmesini savunsa da ayrıldıkları noktalar vardır. Marx, insanlık tarihinin sınıfsal mücadelelerden ibaret olduğunu dolayısıyla da tarihin, iktisadın gelişim süreciyle birlikte ve ampirik bir çerçeve içinde incelenmesini savunur. Ranke ise; Tarih’in bir bütün olduğunu savunsa da tarihsel paradigmayı göz ardı etmez ve her devrin sosyolojisini o devre göre incelemeyi savunur. Orta Çağ’ın köle anlayışını bugünün paradigması ile yorumlamanın yanlış olduğunu, her devrin kendi gerçekleri olduğunu savunur. Ranke’nin bu düşüncesinin sebebini, düalizm etkisinde kalmış olmasına bağlayabiliriz.


Marx ise tarihin bir evrimsel süreç olduğunu ve gelişerek, değiştiğini, bunu da iktisadi çevreden bağımsız olmadığını savunur. Sınıf mücadelesini, tarihin temel unsuru olarak gören Marx, bunun çözümü içinse Komünizm’i savunmuştur. Yani tanrıtanımaz, sınıfların olmadığı bir toplum düzeni. Marx, meselelere yaklaşımında, metafiziksel imgelemeyi tümüyle reddeder.

“Marx'ın insan olmayı tarihsel bir süreç olarak tanımlaması, benliğin kurulumunu birey ve emek arasında tesis ettiği diyalektik ilişki sürecine bağlaması, Marx'ın felsefesinin aslında bir tarih felsefesi olduğunun göstergesidir. Marx'ın diyalektik materyalizmi bir doğa felsefesi değil, tarihsel materyalizmdir.”[13] Ranke ve Marx’ın arasındaki en belirgin farklardan birisi de tarih felsefesine bakış ve onu değerlendirdikleri noktadır.

Ranke’ye göre; “tarihin felsefeyle örülecek dışsal bir anlamı yoktu, tarihi olayların içinde saklı olan bir anlam vardı ve bunu anlama ulaşmak da tarih felsefesi yoluyla değil bilimsel yorum ile mümkün olmaktaydı.”[14] Yani Ranke, her dönemi, kendi öznelliği içinde yorumlarsak, anlamlı olacağını savunur. Dolayısıyla hikayeci bir tarih anlayışının gelişmesine, olayları belgeye dayanarak ve olduğu gibi aktararak, geçmiş ve şimdiki zaman arasında, sentez yapılmasına engel olabilecek bir düşünce yapısında olduğu düşünülebilir. Ranke’nin evrensel olan yerine tekil olan bir anlayışa yaptığı vurgu, onu pozitivistlerden ayrıştırsa bile bir yandan da felsefe ve bilimi ayrı tutmaya çalışması, pozitivistlere yakınlaştırmaktadır.

Marx, tarihsel felsefesini, tarihsel materyalizm zeminine oturtmuş ve aslında tarih felsefesine, deneysel olarak yaklaşılmasını ve iktisat bilimiyle harmanlanmasını savunmuş ve bu çerçevede tarihe bilimsel bir yön katmak istemiştir. “Marx, Tarihî Materyalizm teorisinin kilit terimine “üretim tarzı” adını verdi. Ona göre insanlar yüksek bir sanat ve kültür oluşturmadan, kanun kitapları yazmadan, tapınakları inşa etmeden ve fetihlere girişmeden önce yemek, içmek, doğa etkilerinden korunmak ve üretmek zorundaydılar. Bu ihtiyaçların karşılanmasına yönelik maddî üretim hayatın temel faaliyetlerini oluşturuyordu.”[15] Marx ve Ranke, bilimsellik konusunda birleşseler de bilimselliğin metodolojisi hakkında, görüş ayrılığındadır. Şüphesiz bunda etkili olan Marx’ın materyalist diyalektiği ve Ranke’nin düalist zemindeki paradigmasıdır.[16]


SONUÇ 



Ranke ve Marx’ın tarihe bakışı ve ona kattıkları değerlerin karşılaştırıldığı bu çalışmayı okuyanlar, görmüştür ki Ranke’nin hak verdikleri yönler olduğu gibi şüphesiz Marx’a hak verdikleri noktalar da olmuştur.

Ranke; belgelerin kritik edilmesi ve objektiflik ilkesini savunması, tarihi içinde bulunduğu zaman ile değerlendirilmesi ve her olayın kendi dönemi ve kendi özünde saklı gerçeklerle anlaşılacağı gibi meseleler konusunda haklı olsa da tarihin kendi içinde evrildiği ve bunun neticesinde, tarihi gelişen ve sınıfsal mücadelelerden ibaret gören ve iktisadi hayatın çevresinde döndüğü savunan Marx’a da hak vermemek mümkün değil.

Günümüzdeki tarih anlayışına ve yorumlanmasına bakılırsa, özellikle ülkemizde iki görüşünde hala revaçta olduğu, su götürmez bir gerçektir. Ortaya konan bazı romantik eserlerde Marx’ın tarihsel evrim süreci kullanılarak sentez yapılsa bile Ranke’nin belgeye dayalı metodolojisi göz ardı edilmektedir. Kimi eserler ise Ranke’nin katı ve eleştirel metoduna dayalı olarak yazılır ama bunlara Marx’ın; “tarihe evrimselleşen bütün bir süreç” yaklaşımıyla yorumlamalar getirilir. Yani hem Marx, hem de Ranke’den yararlanılır.

Ortaya konan bu eserlerde, böyle bir yol izlenmesinin temel nedeninin sosyolojik olduğu, göz ardı edilmemesi gereken bir gerçektir. “Magazinsel tarih” diye adlandırılan bir tarihin revaçta olduğu ülkemizde bilimsel metodlarla yazılan eserlerin pek rağbet görmemesi bilinmektedir. Böyle bir ortamda kimi tarihçiler, bilimsel metodları göz ardı edebiliyor ve olayları yorumlamada Marx’ın tarih felsefesini kullansa da Hegel’in idealar üzerine kurduğu felsefeyle harmanlıyor ve bu da netice olarak romantizm ağırlıklı eserlerin ortaya çıkmasını sağlıyor.

Burada romantizme düşkünlüğümüzün sebepleri arasında, doğulu bir toplum olmamızın etkisi yadsınamayacağını düşünüyorum. Ancak küresel olarak bakıldığında, tarih alanında bilimsel kabul edilen metodolojiye uyarak, çok etkili eserler bırakıldığını da görmekteyiz. Öte yandan tarihin bir bilim olmadığını kabul etmeyen bir zümre de bulunmaktadır ve Ranke gibi tarihin bilimsel metodolojisini günümüze uyarlayacak bir tarihçinin ortaya çıkmaması, tarihin bilim olma sorunsalını, günümüzde daha da büyütmektedir. Ranke döneminde, gereken bilimsel esasları ortaya koymuş olsa da günümüzdeki tarih anlayışı için bu esasların yeterliliği ciddi bir şekilde tartışılmaktadır.

Öte yandan Marx, ortaya sunduğu problemler de gerçekten haklı olsa da problemlere karşı sunduğu çözümlerin, tarihteki yaşanan vakalara bakıldığında haklılığı tartışılır. Günümüzdeki asıl sorun, Marx ve Ranke’nin tarih alanındaki görüşlerinin, asrımıza tam olarak cevap verememesinden kaynaklanmaktadır. Bu iki şahsiyetin tarihe paradigmalarına bakıldığında sosyo-kültürel olarak Ranke’nin haklı olduğu görülürken, siyasi-iktisadi perspektiften bakıldığında Marx’ın haklı olduğu görülmektedir.



DİPNOTLAR


[1] P. N. Fedoseyev ve diğerleri, Karl Marks Biyografi, Çev: Ertuğrul Kürkçü, 1. Baskı, Öncü Kitabevi, İstanbul 1976, S. 19

[2] A.g.e. S. 19

[3] A.g.e. S. 31

[4] A.g.e. S. 31

[5] Cemil Ziya ŞANBEY, Leopold Von Ranke: Tarihçilere Yol Gösteren Bir Tarih Üstadı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Yıl: 1960, Cilt 18, Sayı: 3-4, S.276

[6] Fatma ACUN, Tarihin İnşası Sürecinde Belge ve kullanımı, Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Tarihçilik ve Tarih yayıncılığı Sempozyumu, Bildiriler, Ankara 18- 20 Mart 2010, Türk Tarih Kurumu: Ankara, 2011, S. 91

[7] Bazı kaynaklarda Annales Okulu ya da Annales Hareketi geçmesine rağmen en yaygın ismi Annales Tarihçiliktir. Annales Tarihçilik; Tarihin diğer bilim dallarıyla kolektif çalışabilmesini ve tarih yazımı yaklaşımının ilk denemelerini ortaya koyan, bir yandan da yeni kavramlar üreterek, karşılaştırmalı tarih çalışmalarına girişen topluluğa verilen isimdir. (Bknz. Fransız Devrimi Annales Okulu, Levent Öztürk, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 9/2004, S. 209)

[8] Cevat ÖZYURT, Marx ’ta Yanılsama Ve İdeoloji Olarak Din, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 2, Yıl: 2014, S. 212

[9] Cemil Ziya ŞANBEY, Leopold Von Ranke: Tarihçilere Yol Gösteren Bir Tarih Üstadı, S. 277

[10] Karl MARX ve Friedrich ENGELS, Seçme Yazışmalar, Çev: Yurdakul Fincancı, 1.Baskı, Sol Yayınları, İstanbul, Kasım 1995, S. 141

[11] Ali Yalçın GÖYMEN, Hegel ve Marx’ın Tarih Anlayışlarının Karşılaştırılması, Ankara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yayınlanmış YL Tezi, Ankara 2007, S. 136

[12] Mehmet ERTAN, Pozitivizmi Tarih Yazımı Üzerinden Okumak: Leopold Von Ranke Üzerine Bir Deneme, Dipnot – Üç Aylık Sosyal Bilim Dergisi, Yaygın Süreli Yayın Sayı: 3, Ekim-Kasım-Aralık 2010, S. 31

[13] Marx, K. Felsefe Yazıları, Çev:Ahmet Fethi, 1. Baskı, Hil Yayın, İstanbul 2004, S. 14

[14] Mehmet ERTAN, Pozitivizmi Tarih Yazımı Üzerinden Okumak: Leopold Von Ranke Üzerine Bir Deneme, Dipnot – Üç Aylık Sosyal Bilim Dergisi, S. 31

[15] Yrd.Doç.Dr. Şaban ÖZ, Marksist Tarih Felsefesine Giriş, Kahramanmraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12 (2008) S. 24

[16] ‘Zihinsel olgu­ların gerçek referansı nedir?’ sorusuna materyalizmin verdiği yanıt, genel olarak onların bedenimizin bir parçası olan beyni­mizin bir işlevi olduğudur. Buna göre, zihinsel olguların doğasının ne olduğuna ilişkin bir soru, temelde beyinsel yapı ve süreçlerimizin doğasının niteliğine ilişkin bir soru olduğundan tamamen bilimsel araştırmaların konusuna girer ve bundan dolayı da bu soru bilim tarafından yanıtlanmalıdır. Dolayısıyla zihinsel olguların kaynağı insan bedeninin bir parçası olan beynin bir işlevi olduğundan bedenin ötesinde, onları insan beyninden ontolojik olarak bağımsız olan bir varlıkla açıklamak gereksizdir. Materyalizmin tersine düalizme göre ise düşünce ve diğer tüm zihinsel etkinliklerin kaynağı, hiçbir şekilde beyin gibi maddî bir varlık olmayıp, bedenle birlikte varolmakla birlikte ondan tamamen bağımsız olan ve maddî olmayan insanî bir öz veya kısacası ruhtur. (Bkz. Celal BÜYÜK, Düalizm, Bilinç ve Tanrı, Atatük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 39 Erzurum 2013, S.134)

KAYNAKLAR


Elektronik Kitap;


P. N. FEDOSEYEV ve diğerleri, Karl Marks Biyografi, [Elektronik versiyon] Çev: Ertuğrul Kürkçü, 1. Baskı, Öncü Kitabevi, İstanbul 1976

K. MARX ve F. ENGELS, Seçme Yazışmalar, Çev: Yurdakul Fincancı, [Elektronik versiyon] 1.Baskı, Sol Yayınları, İstanbul, Kasım 1995.

Marx, K. Felsefe Yazıları, Çev: Ahmet Fethi [Elektronik versiyon] 1. Baskı, Hil Yayın, İstanbul 2004


Elektronik Makale;

Cemil Ziya ŞANBEY, Leopold Von Ranke: Tarihçilere Yol Gösteren Bir Tarih Üstadı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Yıl: 1960, Cilt 18, Sayı: 3-4, S. 273-289. 23 Şubat 2019 tarihinde; http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/1016/12329.pdf adresinden erişildi.

Gönderme

(ŞANBEY, 1960)


Levent ÖZTÜRK, Fransız Devrimi Annales Okulu, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 9/2004, S. 207-213. 23 Şubat 2019 tarihinde; http://dergipark.gov.tr/download/article-file/192043 adresinden erişildi.

Gönderme

(ÖZTÜRK, 2004)


Cevat ÖZYURT, “Marx’ta Yanılsama ve İdeoloji Olarak Din”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2014, Sayı: 2, S.207-240. 23 Şubat 2019 tarihinde; http://dergipark.gov.tr/download/article-file/86084 adresinden erişildi.

Gönderme

(ÖZYURT, 2014)


Yrd.Doç.Dr. Şaban ÖZ, Marksist Tarih Felsefesine Giriş, Kahramanmraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12 (2008) s. 21- 37. 24 Şubat 2019 tarihinde; http://dergipark.gov.tr/download/article-file/213195 adresinden erişildi.

Gönderme

(ÖZ, 2008)


Celal BÜYÜK, Düalizm, Bilinç ve Tanrı, Atatük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 39 Erzurum 2013. S. 134-158. 24 Şubat 2019 tarihinde; http://dergipark.gov.tr/download/article-file/31167 adresinden erişildi.

Gönderme

(BÜYÜK, 2013)



Elektronik Bildiri;

Fatma ACUN, Tarihin İnşası Sürecinde Belge ve kullanımı, Cumhuriyet Döneminde Türkiye'de Tarihçilik ve Tarih yayıncılığı Sempozyumu, Bildiriler, Ankara 18- 20 Mart 2010, Türk Tarih Kurumu: Ankara, 2011, S. 91-100. 23 Şubat tarihinde; http://yunus.hacettepe.edu.tr/~facun/Cumhuriyet_doneminde_tarihclilk.pdf adresinden erişildi.

Gönderme

(ACUN, 2010)



Tezler;

Ali Yalçın GÖYMEN, Hegel ve Marx’ın Tarih Anlayışlarının Karşılaştırılması, Ankara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, Yayınlanmış YL Tezi, Ankara 2007. 23 Şubat 2019 tarihinde; http://acikarsiv.ankara.edu.tr/browse/4260/4744.pdf adresinden erişildi.

Gönderme

(GÖYMEN, 2007)



Bir Web Sitesinden Erişilen Web Sayfası

Mehmet ERTAN, Pozitivizmi Tarih Yazımı Üzerinden Okumak: Leopold Von Ranke Üzerine Bir Deneme, Dipnot – Üç Aylık Sosyal Bilim Dergisi, Yaygın Süreli Yayın Sayı: 3, Ekim-Kasım-Aralık 2010. 23 Şubat 2019 tarihinde; https://www.academia.edu/6278193/Pozitivizmi_Tarihyazımı_Üzerinden_Okumak_Ranke_Üzerine_Bir_Deneme_Dipnot_no_3_Ekim-Kasım-Aralık_2010_ adresinden erişildi.

Gönderme

(ERTAN, 2010)



Hiç yorum yok

//]]>